2 Ocak 2010 Cumartesi

ANCAK BİR KIBRISLI 3


Dostlarıyla sağ-sol çatışmalarına girer ama bu hiçbir zaman arkadaşlıklarını kötü yönde etkilemez.

15 dakikalık yol olan Lefkoşa-Girne arasındaki mesafeyi gözünde büyütür.

Evindeki erişkin nüfus sayısı kadar araba alır.

Yemeği servis etmez, “kurtarır”.

Yemeği ısıtmaz, “gızdırır”.

Nazardan korunmak için kurşun döktürmez, buhurdanlıkta zeytin dalı yakar ve tütünür.

Mevlitlerde mutlaka tütsü yakar.

Fırını açmaz, “yakar”.

Sıvıları huni ile değil, “foniynan” döker.

Düğünlerde basdiş ağırlar. Hatta daha kısa bir süre öncesine kadar düğünlerde tepsinin içerisinde sigara da ağırlardı.

Sac levhaya “lamarina” der.

Oyalanmak demez, “gurdalanmak” der.

Eski püskü şeylere “gurrada” der.

Kızdığı bir kişiye “koştur Digoma’ya gadar” der.

Dillirga şarkısının çalmadığı bir düğünde eğlenmez!

Pastelliyi çok sever.

Birisini çok yorduğu zaman “pastellisini çıkardım” der.

Saçına kurdele değil, “mantin” bağlar.

“İşte orada” demez, “aha oraşda” der.

Gaz lambasını yani “fanozu” gaz yağı ile değil “lambasuyuynan” yakar.

“Dövmek” kelimesini galibiyet anlamında kullanır.

Torununa “angonim” der.

“Parfüm sürdüm” demez, “süründüm koku” der.

Eskiden “n’oldu be sör” derdi, şimdi moda “napan gardaş” demek.

Çişe “küçük abdest”, kakaya “büyük abdest” der.

“100 numara” da, “ayakyolu” da, “lazımlık” deyimlerini tuvalet anlamında kullanır.

Saçları düzleşsin diye gece sarık yapıp yatar.

Yengesine “genabla” hatta “genaba” der.

Tavuğu yıkarken “bibincalarını” koparır, sonra da “gabirgas” eder.

Ürperdiği zaman tüyleri diken diken olmaz, “galkar”.

Kalitesiz nesnelere de kişilere de “ısgarta” der.

Kahküle “pipi” der.

Sıcak ekmeğin arasına tahın helvası koyup yer.

Sırıtarak gülme eylemine “kişneme” der.

Ufak bir çocuğa “çişin var mı” diye soru sormaz, “işendimin” ya da “bişşan var mı” diye sorar.

Birisinin saçları çok kıvırcıksa “gap teli gibi saçları” der.

Bisikleti hareket ettirdikten sonra üzerine biner.

Bisikletin selesi “velesbidin sellasıdır”.

Futbolculara “topcu”, raptiyeye “pünez” der.

Sigarasını küllükte değil “taplada” söndürür, yani söğündürür.

Kımıldama demez, “gıbırdanma” der.

Euro’yu “yüro” diyo okur, avro diye değil!

Kanepeye uzanmaz, “gannebbaya yatır”.

Battaniye değil “pataniya” örtünür.

Papaza “popaz”, rum kadınlarına “cira” der.

Lapsana, gazayağı, gabbar, ayrelli ya da buğday çiçeği toplamak için dağlara çıkar.

Evin odalarına giriş, salon gibi isimler vermez; “salon-salomanje, sündürme, musandıra” der.

Limanın denizlere has olduğuna inanır, o sebeple uçakların inip kalktığı yere havaalanıdır, hava limanı değil!

Ninni, bebekler için söylenmiş bir nevi türkü olmasına rağmen bu kelimeyi “bebek” anlamında kullanır.

Su borularına “solina” der.

Çeyrek demez, “urup” der.

Bisküvi demez, “ pisgot” der.

Çok yakışıklı erkekler için “pisgot gibi oğlancık” deyimini kullanır.

Dondurmayı külahta değil, “pisgodda” yer.

Arabasını servise vermez, “makiniste götürür”.

Arabasını kaportacıya değil, “doğrultmacıya” tamir ettirir.

Ayakkabı tamircisi “kunturacıdır”.

Spor ayakkabıya “lasdik potin” der.

Spor yapmaya “cimlastik yapmak” der.

İğrendiği zaman “illak” der.

Heybe demez, “saggulli” der.

Alkışlamaz, “cibbana” çalar.

Azcık demez, “bir çıngı” der.

Ağır şeylere “gulle gurşun” der.

“Tekayak” ve lingiri oynar.

Dut ağacının meyvesine “dut goggosu” der.

Çok zayıf ya da hastalıklı gözüken kişilere “milingidiye uğramış” der.

Köselere “ısbano” der.

Çok konuşan birisine “eşşek arısı soksun dilini da husolasın” der.

EBRU CEM
BABAVURA - HAVADİS GAZETESİ - 11 EKİM 2009

ANCAK BİR KIBRISLI 2


Gri demez, “gurşuni” der.

Çizgi filmlerin genel adına “miki” der.

Hoşçakal, güle güle demez, “bay bay” der.

Tüm kağıt mendillere “Kleenex” der.

Kızarmış ekmeğe “gabira” der.

Bisiklet “velespittir”, arabaysa “tomohil”...

Alışverişte “ısgonto” istediğini söyler, yani indirim.

Hangi marka olursa olsun, tüm elektrik süpürgelerine “Hoover” der.

İngiltere’nin hangi bölgesinden bahsederse bahsetsin “Londra” der.

“Biz Londra’da...” diye başlayan cümleler kurulmasını sevmez.

Yanlışlıkla birisine çarptığı zaman pardon değil, “sori” der.

Çok şaşırırsa tepki verir; “e vallahi bardon!”.

Alay ederler deyimi yerine “zefleller genni” der.

Beytambal kelimesini sever: beytambal galsın, bırak beytambalı...

Gavvole kelimesinin çeşitlemelerini kullanır: yavvorkana, yazıkana...

Bıktığında farklı söylenir; “innalahım perde!”.

Kötü kokan birisi için “davar gibi kokar, leş abbana” der.

Esrar kullananlara “gannavuri çeker” der.

En ufak bir akrabalık bağı olan kişiye bile ‘yeğenim’ der.

Yüzünü havluya değil “peşgire” siler, vücudunu ise “silecek” ile kurular.

Oje’ye “managül”, ruja “gırmızılık” der.

Haç değil, “ıstavroz” der.

Fön çektirmek deyimi yerine “zetledim saçlarımı” der.

Saç kurutma makinesine “fön makinası” der.

Arala demez, “gındır” der.

Yemeğe “domadez macunu” katar, yani salça!

Işıkları aç demez, “yakın o şavkı” der.

Anahtara “isviç” der.

Denize yüzmeye giderken “gidiyoruk yıkanalım” der.

Takım elbise giymez, “gat takım” giyer.

Gömleğe “göynek” der.

Limasol taraflarındansa “ağrır beni kolum” der...

Çöpleri atmaz, “zibilleri çıkarır”.

Kavanoz değil, “perisgan” der. (Perisgan aynı zamanda karbonatlı bir içeceğe verdiği addır.)

Yerleri silmez, “moplar”, mopu da kovaya değil “mop tenekesine” batırır.

Faraşa “kürek” der.

Kovaya ayrıca “lenger” der.

Torununa “at saggonu sırtına da üşümeyesin” der.

Birşey çabuk yapılırsa “haçanda yaptın” der.

Çok sık tekrarlayan şeyler için ise “haçana bir” der.

Çikolata, cips, şeker, gofret... hepsine de “yemiş” der.

Çikolataya “çukulet” de der, “çakulet” de...

Master derecesini bitirmiş olan kişilere “masterlik yaptı” der.

Kızarmış ekmek yemez, “gabira” yer.

Yün örmez, “iş işler”.

Kaç para demez, “kaç guruş” der.

Yaşlı annesinden bahsederken “bizim gocagarı” der.

“E mi” diye tembih etmez “aklınnan ha” der.

Kurumuş mukusa “gaggalli” der.

Kadın bağına “modes” der.

“Mısmıl” kelimesini “iyi” anlamında kullanır.

“Halt ettin” demez, “mamır ettin” der.

Mamırı “kendine gelmek” anlamında da kullanır; “Mamırla da konuşuruk”.

Gazeteye okumaz, “gazedda” okur.

Oyun kağıtlarına “ısbasdra” der.

Limonata içmez, “leymonadda” içer.

Bahçesinde “mahsıl” meyveler yetiştirmeyi sever.

Kaplumbağalara “tosbağa”, köpeğe “guli”, tavuğa “bulli”, ağustos böceğine “cırlavık”, kuzuya “meci”, sümüklüböceğe “garavolli”, kertenkeleye “mişaro”, uğurböceğine “babavura” der.

Gaco kelimesini kullanır.

Ne yapıyorsun demez, “napan” der. Napan kelimesini aynı zamanda nasılsın anlamında da kullanır.

Ahbap demez, “bariya” der.

İpe”ısbaho” der.

Ayakkabıya “potin”, açık terliğe “babıç”, kapalı terliğeyse “bandofla” der.

Pişmaniyeye “sakal helvası” der.

Birisi çok konuştuğunda “haspa çıkar” ya da “ziligurti çıkarasın” der..

Elektriğe “ceryan” der.

“Araba basıyordu kadını ” der, araba çarpıyordu demez!

Büyükanne, büyükbaba yerine “nene, dede” der.

Mandalinaya “yusuf”, kavuna “gavın”, limona “ekşi” der.

Tasa demez “gaile ya da gayle” der.

Faik adına “Fayık”, Ebru’ya “Epru” Ahmet’e ise “Amed” der. Kıbrıs’a da Gıprız!

Kullandığı birçok kelime daha vardır, yaz yaz bitmez.... bavuri, gurgura, gancelli, maşrabba, letsa, seki, fanella.............

EBRU CEM
BABAVURA - HAVADİS GAZETESİ - 27 EYLÜL 2009

ANCAK BİR KIBRISLI


Balığın yanında roka değil golyandıro arar.

Peksemeti çaya batırıp da yer.

‘Çörekte sandviç’ diye ısrar eder.

‘Bolibif’ ve ‘bikla’sız sandviçe sandviç demez.

Hellime peynir denilmesinden hoşlanmaz ve hellimi her şekilde tüketir; çiğ, kızarmış, ızgara, kebap...

Tarhana çorbasına hellim koyar.

Karpuzun yanında mutlaka hellim ister.

Magarınayı bullisiz ve rendelenmiş hellimsiz yemez.

Ton balığına ‘tuna’, sardalyeye ‘çardella’, kabak çekirdeğine ‘pasadembo’, fil dişine ‘cashews’ der.

Her yaz birkaç saatini molohiya ayıklamaya adar. Evi kötü bir koku sarsa da günlerce o molohiyaların kurumasını bekler.

Molohiyanın yanısıra derin dondurucuların yaygınlaşmasıyla birlikte taze börülce de ayıklayıp kış için dondurur.

Macun yapma alışkanlığından vazgeçtiyse de misafirlerine kendi yaptığı taze sıkılmış limonata ağırlar.

Çayı İngiliz usulü, sütlü içer.

Normalde demli çayı sevmez ama soğuk kış gecelerinde karışık baharatlı (anason, tarçın, karanfil, zencefil, ıhlamur...) çay demler.

Tarçına ‘bahar’ der.

Kutu sütünden neskafe, muhallebi yapar.

Kaç yaşında olursa olsun ‘Farine latte’ yer.

Restorantta otururken bile yemek planı yapar.

Markası, türü, muhteviyatı ne olursa olsun, her türlü kahvaltılık mısır gevreğine ‘Corn Flakes’ der.

Türkiye’ye gidip de garsondan ‘cips’ istediğinde karşısına kızarmış patates yerine pakette hazır cips çıkınca şaşırır, anlam veremez.

“Ne içersiniz” sorusu yerine “ne dökeyim size” der.

Doğada bulduğu her yeşilliği yumurtayla kızartıp yer: yumurta otu, ayrelli, kabak, ıspanak...

Zeytinyağlı dolmaya yalancı dolma der.

Ayçiçek yağına ‘fıstık yağı’, fıstığa gunna der.

Şeftali kebabının muhteviyatında şeftali barındırmadığını bilir.

Kapariye ‘gabbar’ der.

Lor peyniri bilmez, nor bilir.

Ekmek kadayıfının içine nor koyar.

‘Diken inciri’ demez, ‘babutsa’ der.

Sucuğa pastırma, pastırmaya da ‘Kayseri Pastırması’ der.

Sulu muhallebiye gül şurubu döker.

Mercimekli pilava ‘mücendra’ der.

Hemen hemen tüm yemeklere ‘Magi’ tavuk suyu tablet ekler.

Yeşil zeytine ‘çakızdez’ der ve servis ederken üzerine sarımsak ile golyandıro tohumu koyar.

Damla sakızına ‘mezleki’ ya da ‘Baf Sakızı’ der.

Karnıbahara ‘çiçek lahanası’ der.

Enginarın, kabak çiçeğinin dolmasını yapar.

‘Haşlanmış’ kelimesi yerine ‘gaynanmış’, ‘kızarmış’ yerine ise ‘ gavrılmış’ kelimelerini kullanır.

‘Molohiya, kolokas, bidda badadez, lalangı, pastelli, kayık pasta’ nedir bilir.

Zeytinyağlı yemeklere şeker eklemez.

Bullezin biraz daha büyümüş haline kolokas der.

Kuru böğrülcenin yanında renga kebabı yer.

Kebabı ekmek arası ya da lavaşa sarıp yemeyi reddeder, kebap illa ki pidede olacaktır.

Tahınlı bidda, hellimli bidda, zeytinli bidda, çitlembikli bidda pişirir.

Yine Pazar sabahları fırına gidip hellimli, pastırmalı pide alır. Bazen kıymasını kendisi evde kavurup fırıncıya götürür.

Kızarmış köfteye ‘badades köftesi’, hellim böreğine ‘soğan böreği’der.

‘Mangal yapmak’ deyimini kullanmaz, kebap yapmak der.

Piknikte mutlaka ama mutlaka kebap pişirir.

Katmeri tavada değil de tepside yaparsa adına ‘sini katmeri’ der.

Damla sakızına ‘mezleki’ ya da ‘Baf Sakızı’ der.

Lefkoşalı ise Sabır Restorantta köfteye ‘kıyma kebabı’ dendiğini bilir.

Şamişi ve felafel yemek için bayram yerinin açılmasını dört gözle bekler.

Ramazanda illa ki Minnoş’un çöreğini yemek ister.

EBRU CEM
BABAVURA - HAVADİS GAZETESİ - 13 EYLÜL 2009